15 Haziran 2011 Çarşamba

Fenerbahçe Ülker - Galatasaray Cafe Crown 71-72(Final Serisi 5.maç ) Salondan İzlenimler


Deplasmanda kazandığı maçla şampiyonluğa bir adım daha yaklaşan erkek basketbol takımımız, kutlama havasına bürünmüş ortama gelen seyircilerle beraber aynı rehavet ve sorumsuzluk içinde olunca son saniye basketiyle hakettiğimiz bir mağlubiyeti yaşattı.

Maça yarım saat kadar vakit varken salon önüne geldiğimizde çevresinde gene binlerce kişinin olduğunu, karaborsacılarında bu maça olan ilgiden nemalanmaya çalıştığını görüyorduk. Hava düzelmişti ama gün içinde sık sık sağanak yağış olduğundan çantamda şemsiye de vardı. Salona almadıkları için genelde yanımda taşımazdım ancak bu sefer belki kamufle ederim düşüncesiyle kapıya yöneldiysekte, ikinci kontrol noktasında emanet alıp üstüne adımı etiketleyerek maç sonu geri almamı istediler. Neyse ki maç sonu unutmayıp aynı kapıda bulup alabildim, görevlilere pek güvenmesem de işe yarıyorlarmış.



Maç biletleri satışa çıktığı vakit bizim favori blok tükenmiş olduğundan tanıdıklar kalabalık bir halde vip tarafı üst katından yer almışlardı. Yerimize yönelince neredeyse salon çatısına geldiğimizi farkettim, en üste yedi sekiz sıra kalmıştı.

Sahaya olan mesafeyi görünce tam karşı tarafta böyle bir konumdan tribün yapmaya çalışanlara yazık diye düşündüm. Böyle bir noktada fazla keyif alamayacağımı düşündüğümden, aklımda eğer bu maç tribün daha aşağıya 300lü bloklara doğru kayarsa, sezon sonu diye son kez gidip tribün yapma hevesim vardı ama baktım ki herkes önceki maçlarda olduğu gibi aynı pozisyonlarını almıştı.

Gene idareten uyduruk bir ortam vardı, balonlarla bayraklarla süslenmiş salonda seyirciler yerlerine yönelirken maçın başlamasına az vakit vardı. Pota arkasındakilerin girişiyle dört tribün Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener yapıverdi, genelde kazanılmakta olan maç sonları yapılan bu tezahüratın maç öncesi yapılması da o esnada farkedilmeyen bir işaret oluverdi, zira başabaş giden maçta yapmaya fırsatta olmadı. Maraton altta üç tane büyük boyutlarda bayrak açılıverdi, sonra bunu sallayan taraftarlar öndeki demirlere koyuverdiler.

Takım anonsları vakti gelince, ıslıklar eşliğinde okunan rakip oyuncular ardından; salonun ışıkları karartılıp Euroleague maçlarında yapılan ışıklı anons şovu gerçekten güzel oldu, bundan önce içeride oynanan iki maçta neden böyle yapılmadı bilmiyorum. İsimleri bilinmeyen genç oyuncular haricindekileri bütün salon iyi bir katılımla anonscuyla paslaşarak okuyordu. Rakip salonda ise anonscu oyuncuların hem isim hem soyadını okuyor, taraftar ise kollarını açıp oley temposu tutuyordu.

Yalnız ışıklar tekrar açıldığında ambiansı bozan gerçek karanlıktan sıyrılıverdi, salonun maraton alt katı maç başlama vaktinde hala yarım dolu gözüküyordu, bu da periyot boyunca gelip yerlerine henüz yerleşenler yüzünden sahaya erken hakimiyeti frenliyor.

Abdi İpekçi'de ise daha maçtan bir saat öncesinden bench arkasındaki ana tribün önlerden başlayarak tıklım tıklım ayakta duran bir kitleyle doluverdiği için, ortamın maç öncesi ısınmalardan başlayarak alevlenmesi daha kolay oluyor.


Maraton üstten maç başlamasıyla girilen yeryüzünde gökyüzünde bir fırtına kopar... bestesi ilginç tercihti, bu salon ortamında bilipte katılacak adam bulmak çok zordu, zaten öyle bir besteki söylerken üç dört hücum el değiştirir, onlar bir süre öyle kendi kafalarına göre takılıverdi.

Sanki takımda aynı şekilde kafasına göre takılıyordu, bir önceki maçta Abdi İpekçi'de topu ısrarla içeri indirdiğimiz düzenden eser yoktu, dışarıdan şut sallayıp dönüyorduk, bu ciddiyetsizliğe hiç anlam veremedik.

Bu arada maraton altta yerinde oturan birini üç tane spor büro elemanı gelip kollarından paketleyerek götürdü, adam polislere o kadar zorluk çıkardı ki zor zaptettiler.

Diğer yanda bir süre sonra gs bench tarafı pota arkasının en önünde büyük bir tartışma çıkıverdi. Hızla oraya yönelen güvenlikçiler olayı yatıştırmak için uğraşırken gelip oradan bazı kişileri almaya uğraşan spor büro amirine oradakiler kafa tutuverdi. Bu sefer taraftar arasındaki tartışma polisle yaşanmaya devam etti, sürekli sağdan soldan gelip oraya hamle yapan eski Fenerbahçe tribüncülerinin polis amiri tufan'a olan tepkileri karşılıklı olarak alevleniverdi. Oradaki beyaz tshirtlü birinin sinirlenip üstündekini yırtarak parçaladığını gördük.

Emniyet dışarı tezahüratları ardından araya girenler falan sonrasında o tribünün önüne komple özel güvenlikçiler yerleştirildi, tribünden kimsenin polis tarafından alınmaması için bayağı uzun bir süreç yaşandı. Tabii bu tip sahneler etraftekilerin oyuna konsantrasyonunu da bozdu, maç ile olan zayıf ilgiler iyice kopuklaştı.

Tribün çevresine genel olarak bakınca, kalabalık yüzünden bu maçta maratonda en ön sıralarda seyirciler oturtulmuştu, aralıklı halde özel güvenlikçilerde koltuklara yerleşmişti. Olduğumuz yerden salonun genel mimari yapısı nedeniyle vip alt katı hiç gözükmüyordu.


Maç öncesi pota arkası üstte açık duran bu pankart maç başlamadan önce toplanıverdi. Salonda belli kesimlere şakşak balonlar dağıtılmıştı ama heryerde yoktu.

Maçtaki ortamda çok kısa süreli kıpırdanmalar oluyordu, bir ara Fenerbahçem benim biricik sevgilim karşılıklı yapıldı, doğaçlama olarak sanki salon yarı yarıya söylüyordu, yalnız bu aşamalarda mola dönüşü maç başlamıştı, daha fazla uzatmanın gereği yoktu.

Daha maç kopmamışken tribünün oyundan kopuk hallerde ikiye bölünüp mehter yapması da ayrı bir gariplikti. Düşünülünce, biz tezahüratı yapıyoruz salonun gerisi de baskıyı kursun gibi bir düzen böyle karşılıklı atraksiyonlu tezahüratlara girişildiğinde geçerlilik kazanmıyor.

Top rakibe geçtiğinde de bize geçtiğinde de pota arkasının tek yaptığı iş maraton üsttekilerin tezahüratı bitirip kendilerine sıra gelmesi oluyor, sahada ne oluyor ne bitiyor ilgilenmeden atraksiyonun çeşidine göre sıradakini icra etmekle uğraşıyorlar,bu bazen sırtı dönük oluyor, bazen biz o tarafa faul atarken dahi eller kollar havada oluyor.

Yani skorda kopmayan maçta bizim tribünlerin neden bu kadar çabuk karşılıklı tezahürat ve atraksiyon girme hevesinde olduğunu anlamıyorum. Her türlü haklı mazerete rağmen bence tribün idaresinde ciddi sıkıntılar var.

Sık sık ayağa kalkmayan cimbomlu olsun sesleri duyduk, bir ara pota arkasındakilerden bağırmayan taraftar .iktirsin gitsin geldi, o zaman gülüp buna uyarlarsa salonda iki bin kişi kalır dedim. Artık marifetin sadece stadtan alıştıkları şekilde bağırmakta olmadığını, salonlarda doğru zamanda doğru yönlendirmeler yapacak bir tribün kıvraklığı gerektiğini anlamaları lazım. Zira tezahüratçı gruplar salonlarda azınlık kitle olarak yeni sezonlarda da daha çok sıkıntılar yaşayacak.

İkinci periyot bir ara yenik duruma düşülünce iki dakikalığına bütün salon ayaklanıp baskı kuruverdi, takımda görülen değişim kayda değerdi. Sonra rakip mola alınca tekrar herkes yerine çöküverdi.

Son dakikalarda oyun kontrolünde sapıtıp geri düşerken, son hücumda gelen üçlükle beraberliği muhafaza etmek alkışlarla karşılandıysa da, bir devrede 41 sayıyı nasıl yediğimizi konuşuyorduk.

Maraton önünden geçen mini etekli kızlar sanırım eğer kupa töreni yapılırsa görevli olan hosteslerdi, taraftarların onlara alkışı oluyordu. Devre arası bbg eskisi ali'nin yönlendirdiği izlemeye değmeyen şut atma şovları yapıldı.


Yöneticiler vip tarafındaki locada toplanmıştı. Aykut Kocaman ile maç sonrası dışarıda üstgeçitin orada kalabalığın dağılmasını beklerken karşılaşıverdik. Yaya halde farkedince önce şaşırdıysakta, taksi çevirmek üzere yola yöneliverdiğinde, nasıl koydu Aykut Kocaman tezahüratları giriverdik, sen bizim kocaman gururumuzsun sesleri eşliğinde taksiye binen hocanın yanına giden bir sürü kişi camlardan ona selam veriyordu, taksi zorlukla hareket etti.


Bu maçta hem Tomas hem de Kinsey kadrodaydı, May ise kontenjan dolayısıyla dışarıda kalan oyuncu oldu. Bu tercih acaba Kinsey şampiyonluk maçı günü uçar kaçar smaçlarla falan ortamı coşturur diye mi düşünüldü dedik.

Devre arası boyunca maraton üstteki gruplar küfürlü tezahürat ederek zaman geçirdiler. Önce galatasarayla uğraşığ sonra gücüne güç katmaya geldik kontrasıyla devam ettiler. Maçın ikinci devresi başlangıcında da ısrarla .bne galatasaray .bne galatasaray melodisi döndürülüverdi.

Kenara çağırılan Emir'in ters triplere girerek el kol hareketleriyle söylenerek kenara gelmesi dikkat çekiciydi. Hocasına söylenerek uzak taraftan yedek sırasına oturan Emir'in yanına gelen Spahija kızgınlıkla ona söylenip dönüverdi. Ardından gelen Damir Mrsiç uzun süre Emir'le birebir konuştu, Mirsad'ta arkadan gelip birşeyler söyleyerek kulağını çekti.

Takım üçüncü periyot mu patlama yapacak derken, hiç te öyle gözükmüyordu. Maç karşılıklı sayılarla geçiyor, salondaki ortamda değişkenlik gözükmüyordu. Benchteki oyuncular, Cenk Renda, Mirsad gibi isimler sürekli el kol hareketleriyle etrafı hareketlendirme çabası gösteriyordu.

Herkes şu maç bitse de töreni yapıp eve gitsek düşüncelerindeydi, ama ne zamanki üçüncü periyot sonu geriye düştük miletin kafasına yahu kupa kutlamaya gelmiştik yoksa acaba? diye bir şüphe düşmesi, uykudan sıyrılması bayağı zaman aldı.

Bu ortam ve oyun benim gibileri tatmin etmekten çok uzaktı, bir şampiyonluk kutlaması böyle kötü bir oyun ve taraftar topluluğu önünde hakedilmiyordu. Maraton üstten etraftakileri sorgulayan "ayıptır sorması niye geldiniz" tezahüratları duyuldu, "bir taraftar takıma maç kazandırır" diye devamı duyuldu.

Ne zamanki dördüncü periyot başlamadan önce anonscu Mustafa Özben ısrarla gaz verip herkesi ayaklandırıp taraftarları oyuna dahil etti, biraz ciddiyete kavuşulmuş oldu. Zaten taraftar gruplarının ayağa çağrılarını umursamayan salondakileri, eğer anonscuda olmasa kim kendine getirecekti bilemiyorum. O haydi haydi diye uzattıkça yerinde oturmaya devam eden alt tribündekilerde komple ayaklanıverdi.

Büyük uğultular eşliğinde yapılan defanslarda bizim oyuncuların daha şevkle mücadele ettiği gözleniyordu, herkesin ayakta olduğu vakitlerde oyuncular bambaşka bir efor sarfetmeye koyuldu. Zaten bu çabayla da kısa sürede sayı farkını kapatıverdik ama son periyoda kadar kopmayıp direnci artan rakip takım koçlarının oyuna müdahaleleri ile işi son topa kadar götürebildi.

Son dakikaya girdiğimizde mola ardından topu biz kullanacakken, maraton üstten bir türlü tezahürat giremediler, sessiz bir şekilde hücum etmek çok ilginç oldu. Zaten bu hangi tezahüratı girelim yönlendirelim belirsizliklerinde yaşanan gecikmeleri maç içinde de yaşadılar. Alakasız zamanlarda tezahürata yüklenip yorularak ses düşerken, top bize geçtiğinde ne söyledikleri anlaşılmadığı zamanlar oluyordu. Son periyotta ise daha düzgün bir tribün idaresi vardı ama bu 48 saniye kala olan sessizlikte garip kaçtı.


Ne zamanki rakip son saniyede o zorlama basketi atıverdi salonda herkes donup kaldı, ben ise bu şekilde onların girmeyecek şutunu bekleyerek gelecek bir şampiyonluğu arzulamadığımdan hiçte bozulmadım. Benchteki rakip oyuncular basketle beraber sevinerek sahaya atlayarak arkadaşlarını kutlayıverdi, onlar da nasıl olduğuna dair şaşkın bir haldeydiler.

Son bir zorlama şans için mola alarak yarı sahadan başlama fırsatını kullanacaktık. İki sene önce efes final serisinde Semih Erden ile maçı uzatan sayı aklıma geldi. Hiçbirşeye değişilmez senin sevgin bu dünyada... diye tezahürat girildi ama bir saniyeden az kalan sürede ne yapılacağını heyecanla bekleyen salondan katılım gelmedi. Son topu potaya şut bile atamadan harcayarak geceyi hakettiğimiz şekilde kapatıverdik.


Saha ortasında toplanan iki takımda tebrikleşmeleri ardından soyunma odası yolunu tuttular. Oyuncular ve teknik ekip başları önde soyunma odası yolunu tutarken taraftarlardan alkış alıyordu.


Diğer köşede ise çıkış körüğüne doğru giden galatasaraylılara saha ortasında toplandıklarında ilk başta birşey atılmazken, ne zamanki bizim oyunculardan ayrıldılar ve polis gelip körüğün oraya bariyerlerini kuruverdi, özellikle pota arkası taraflarından yabancı maddeler geldiği görüldü.


Salondan çıkışta her ne kadar uzun süre bekleyip kalabalığın azalmasını istediysekte,metrobüse geldiğimizde gene büyük bir karmaşa vardı. Bir ters durak yaparak boş binelim düşüncesinde olan bizim gibi çok kişi vardı, yenibosnadan bindiğimiz metrobüstekiler mağlubiyeti falan hiçte umursayan bir kitle değildi.

Bindikleri gibi .bne galatasaray melodileriyle metrobüsü inletirken, sonra bayanların olduğu düşüncesiyle küfürleri bırakıp, zincirlikuyuya varana kadar bütün Fenerbahçe bestelerini söyleyerek, metrobüs ön tarafıyla karşılıklı yaparak oldukça coşkulu bir ortam oldu. Salonda böyle bir ortam yokken metrobüsün içi tribün gibiydi, eğer salonda susup oturuyor burada coşuyorlarsa bu işin manası yoktu ama salonda da ellerinden gelen desteği verdilerse söyleyecek birşey yoktu.



Hazırlanan pankartlar, balonlar içimizde patladı. Herkes büyük hayalkırıklığıyla takıma eleştiriler getiriyordu ama konsantrasyonu bozuk oyuncular kadar hatalı idareleriyle teknik ekibinde, rehavet içinde salona gelen seyircilerinde, tribünü kötü idare eden gruplarında, bir türlü salon atmosferini artıracak planlamaları yapamayan yöneticilerinde topyekün kusurlarının elimizde patladığı bir gece oluverdi.

Neyseki bu yenilginin telafisi olduğundan, pankartta yazdığı şekilde tam zamanı şimdi vurgusuyla Abdi İpekçi'de kazanılarak daha farklı bir şampiyonluk hikayesi üretmek gene oyuncularımızın ellerinde. Onların tarafına bakarsak, daha çok isteyerek kendi evlerinde üçüncü bir maç oynamayı hakettiler, bizde oraya giderek deplasman ortamında adrenalin pompalamaya devam edeceğiz.

Fotoğraf Kaynak; antu.com, hürriyet.com.tr, ntvmsnbc.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder