30 Mayıs 2011 Pazartesi

Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker 82-87 (Salondan İzlenimler)


Futbolda gelen şampiyonluk ardından omuzlarına 5te5 yapma sorumluluğu yüklenen erkek basketbol takımımız, 1-0 önde başladığı seriyi iki galibiyetle tamamlayarak, basketbolumuzun güzide lokomotifi biricik müessese takımı efes pilseni yarı finalde süpürüvermiş oldu.

Bu efeslilerin bilet dağıtma organizasyonunu koca salon etrafında nereden bulacaz şimdi diye düşünerek renksiz bir vaziyette salona vardık. Biraz sorgulayınca meğersem artık salon dışındaki gişelerde en sağ taraftaki bilet yardım noktasını kullanıyorlarmış.

İçeride oturan iki görevli önlerindeki isim listelerine göre ayrılan biletleri zarflar içinde gelenlere veriyordu.

Yan tarafta fırsat kuponu organizasyonuyla yarı fiyatına satılan biletlerin dağıtımı, onun yan tarafında ise 25 liradan başlayan fiyatlarla bilet satılan gişeler ilginç bir tezat oluşturuyordu.

Dağıttıkları bedava biletler tükendikçe, sıradakileri bekletip içerideki makineden yüzer yüzer yeni bilet tomarları basılıp getiriliyordu.

Bir gişeden bedavaya binlerce bilet dağıtılırken, diğerinden belli bir kesime - ki bunun çoğunluğu Fenerbahçeli- parayla bilet satarak basketbola olan katkılarını tüm halkımıza nasıl sundukları ortadaydı.

Biz de birşeyler uydurup efes tarafı biletlerini fazla fazla alarak tanıdıklara dağıtıp içeri girdik. Bariyerlerle ayrılan yerden Fenerbahçe tarafına geçmekte sorun olmadı.

Basın tribünü arkasındaki koltuksuz kısmı valilik ve emniyet kararınca tampon bölge yapıldığından seyirci alınmıyordu. Böyle olunca sahaya olan mesafemiz uzak kalıyordu.

Bize yakın olan efes bench arkasındaki efesliler grubunun demir parmaklıklara kadar yığıldığı ve o alt tribünde en ön koltuk sıralarının diğer uca kadar hiçbiryerinde özel güvenlikçilerce boş tutulmadığını gördük, maç sırasında herkes rahatça tribünün en önünden sahaya nefretini kusabiliyordu. Bu uygulamaları aynı valilik ve emniyet karar alıyorda herhalde sadece bizim kulüp katı bir şekilde uyguluyor.

Tribünde organize bir taraftar grubu kitlesi ve amigolar yoktu. Fenerbahçenin 40 yaş üstü eski tribüncülerinden burada da olan isimler vardı ama burada iş öyle Caferağa'da sol köşede hazır tribünün önüne çıkıp el kol hareketleriyle amigoluk yapmak gibi değildi. Sete çıkar gibi seyircilerin önünde dikilip boş boş sahadaki maçı izleyerek bütün maçı tamamladılar, sol taraflarındaki genç çocuklara bile bir çift laf edip idare edemediler.

15-20 yaş arası daha önce hiç görmediğim çocukların rastgele tribün yaptığı bir ortamla ilk yarı çok bozuk rastgele tezahüratların girildiği bir ortam vardı, bu gençler kafalarına göre yan taraflarla karşılıklı tezahürat edip durmaya çalışıyordu. Zaten salona gelen seyirci profilinde çocuklu aileler bayağı fazlaydı.

Etrafta dağınık halde farklı yerlerde oturup maçı izleyen o kadar çok tribüncü vardı ama futbol deplasmanı olsa gösterecekleri şevki burada sergilemekten uzak halde oturdukları yerden maça bakıyorlardı.

Maça takım hızlı girdi ve suni bir farka ulaşıverdi, nasılsa farkın kapanacağını bekliyordum ama baskıya karşı üstüste absürd top kayıplarıyla karşılaşınca maçı izlemekle yetinen seyirci kitlesinin nasıl ayaklanıp saydırmaya başladığını gördük.

Diğer yanda efes seyircileri biraz anonsçu yönlendirmesiyle gaz vermeye çalışıyordu, her türlü hakem kararına çıldırmış vaziyette itirazlarla bench arkasından kuduranlar ise bizim de sinirimizi bozdu, size ne oluyor diye onlara tepki veriliyordu. Bu kadar yerli yersiz reaksiyonun gazıyla kendi oyuncuları da abartılı faul alma çabalarıyla ve itirazlarla iç saha avantajı tiyatrosunu oynamaya başladılar, koçlarıda sürekli alan ihlali yapıp saha içinde gezinince bizim tribünden teknik faul itirazları maç boyu tekrar etti.

Bize ayrılan kısımda orta kat boylu boyunca doluvermişti, üst katta ise az sayıda kişinin yer bulamayıp oraya çıktığı görülüyordu, maçın gergin olduğu anlarda oradan bir su bardağı sahaya paralel vip tribünle arada kalan boşluğa dışarıya düşüverdi, atmayın diye tepkilerle karşılandı.

Devre arasında salondaki ortama sinirlenip, şu koltuksuz kısmı açsalar bari sahaya daha yakın olsakta sesimiz ulaşsa diyenler vardı ama bence öyle bir durumda dahi fazla kişinin rahat koltuklu yerinden kıpırdayıp oraya geleceğini zannetmiyordum. Anca 40-50 kişi falan oraya yönelirdi, açıkçası kaç senedir gittiğim efes deplasmanları içinde en tribün katkısı bozuk maçlardan biriydi.

İkinci devre tribünde biraz daha maçın ciddiyetine uygun kıpırdanmalar oluverdi, bütün herkesin gaza gelip toplu halde Fener-bahçe oley diye bağırdığı anda efes seyircilerinin şaşkınlıkla bakışları görülüyordu.
Toplu halde organize şekilde bağırılınca sesin sahaya ulaşmaması gibi birşey sözkonusu olamazdı ama dışarıda bilet kapmaca oynayan tribün eskileri bunu bahane ediyordu. İşin sıkıntılı kısmı bu organizasyon boşluğu ve etraftaki seyirci kalabalığının keyfi tutumuydu.

İki defa sağ taraflardan laylayla... kanaryasın sen bizim canımız girildiği oldu. Ama ikincisinin girişi maçın son periyodu fark azken kritik bir defansımıza denk gelen kötü bir zamanlamaydı, söylenemeden hemen defans uğultuları yükseldi.

Top rakibe geçtikçe tezahüratlar kesilip ıslık-uğultu, bize geçince ise o anda farklı farklı yerlerden çıkan çeşitli seslerle yaşanan karmaşada birine uyulup edilen saldır saldır Kanarya gibi kısa tezahüratlarla maç sonuna yaklaşıldı.

Lalalay...şampiyon tempolarıyla efes tarafını kızdırırken, maç içinde sık sık oradakilerle el kol işaretleşmeleri dönüyordu. Bench arkasındaki efesliler grubundan birileri işaret yaparken spor büro polislerinin gelip bizim tribünden gençlerden birini götürmeye kalkması tam saçmalıktı. Zaten sık sık tribündekilerin fotoğrafları videoları çekilmekteydi. Polisle kısa bir gerginlikle o taraftan tahrik edenleride almayacaklarsa kimsenin verilmeyeceği söylendi, bu olay böyle geçiştirildi.

Tribündeki gençler hevesliydiler, biraz başıboşluğa rağmen ciddi emek sarfettiler ama pınarbaşı yaptırırken bile ne yaptıkları anlaşılmıyordu, ondan geri sayım yapmalarından dolayı tribünün uzak kısmındakiler kasap havası yapıyordu.

Maç bitimine doğru büyük bir hızla efes tribünleri boşalmaktaydı, bu el kol yapan lavuklarda hiç bizim tarafa bakmaya yüzleri olmadan kuyruklarını kıstırıp gidiverdiler. Kalan az sayıdaki ekiplede maç sonu makaramızı yapıp ayrıldık.




Maçı kazanan oyuncularımız Fenerbahçe buraya seslenmeleriyle çıkış tüneline yönelmeden önce taraftara doğru alkışlarla yaklaşıverdi, şaaampiyon şakşakşak şaaampiyon diye selamlandılar.

O gürültülü müzikli ortamda takımın içeriye gideceğini zannederken kaptan Ömer oyuncuları duraklatarak, tribüne şşşt diye sus işaretiyle karşılıklı Sarı-Lacivert başlattılar.

Şampiyon Fener diye efes tarafına haykırdıktan sonra herkes hızla çıkışa yöneldi. Neyseki bu salonda deplasman taraftarını uzun süre içerde bekletmek gibi bir uygulama yapılmadı.

Toparlandıktan sonra ayrılmadan önce şu kalan efeslilerle biraz makara yapmazsak içimde kalır dedim, zaten etrafta kalan az sayıda Fenerliyle oraya doğru; işte böyle her sene böyle efese de böyle koyarlar.. her zaman her yerde en büyük Fener.. şampiyon Fener en büyük Fener alkışlayın ulan ...beş lira verelim Fener diye bağırın...

En sonunda Fenerle kimse başa çıkamaz diye bağırarak, sinirli bir halde kudurarak bize bela okuyan kızlı erkekli grubu orada kederleriyle başbaşa bırakıp çıkışa yöneldik.

Lavaboya yönelirken kapıların orada gördüğümüz lacivert beyazlılara duyuracak şekilde, bu efese her sene bedavaya koymak ne güzel oluyor, artık bukalemunları final serisinde kendi renklerinde abdi ipekçide falan görürüz diye laf sokmalar devam etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder