21 Nisan 2011 Perşembe
Fenerbahçe Ülker - Galatasaray Cafe Crown 83-80 (Salondan İzlenimler)
Artık her branşta kazanmanın yol açtığı rehavetle, bir derbi havasından çok uzakta başlayan maçın son kısmı, hakemlerin saçmalamasıyla ortam biraz alevlenirken, öne geçmeyi de başaran ezeli rakibimize galibiyet ve olası bir seride 1-0 önde olma keyfini yaşatmadan maçı tamamlayıverdik.
Şirinevler'de metrobüsten indikten sonra girilen ara yolda salona giden onlarca Fenerbahçeli olduğu gibi, bir sürü de karaborsacı vardı. Ya ellerine bedava geçen biletleri satmaya çalışıyorlardı ya da ellerinde patlamasın istedikleri biletleri, zira salon gişesinde maçtan öncede 10 liralık biletlerden satış vardı.
Benim biletim başka bir arkadaşta olduğundan o salona varana kadar girişe yönelmemiz mümkün olmadı, biz kontrol noktasından geçerken içerden şampiyon olan bayan basketbol takımımızla ilgili anons yapılıyordu ama maça geldiler mi sahaya inip kupayla selamladılar mı hiç bilmiyorum, göremedim.
İçeri girdikten sonra maraton altta sahaya yakın bir kısımdaki yere yerleşiverdik, güvenlik görevlileri gene en ön sırayı boşaltmış, özel güvenlikçileri dizmişlerdi. Çoğu kombineli olan tribünde etrafa bakınca bir sürü boşluklar vardı, zaman ilerleyince işten falan çıkıp gelen biraz daha olduysa da anlaşılan derbi maçını bir euroleague maçı kadar çokta önemseyen yoktu. Salonda maç vakti 10000 civarı bir rakama ulaşılmış olabilir.
Protokol tarafının üstlerine göre maraton üst daha kalabalıktı, gerçi bulunduğum noktadan
arkamı dönüp yukarıya bakınca sadece kafaları görüyordum, salonun ilginç bir mimarisi var. En önde olduğumu varsaysam bile arada geniş bir koridor boşluğu hakem masaları ile beraber sahaya belli bir mesafe de vardı.
Maç başlamasına yakın bir vakitte yerleştiğimizden , maç öncesi ambians ile ilgili hiçbir fikrim yok, büyük ihtimal boş denebilecek bir ortamda ısınmaya çıkmışlardır. Sadece Kaya Peker oley tezahüratına denk geldim, ben de kendimce üç harfli lakabını haykırıverdim.
Maraton tribünü ortasına ayakta biriken çoğunluğu FBD üyesi ufak bir kalabalık oluşuverdi. Bir yandan arkadakilerin görüşünü de kapatmamak için oturuyorken, hala oraya birileri gelince oturduğum yerden sahayı göremez oldum, zaman ilerleyip maçta hararette artmaya başlayınca maçı ayakta takip etmeye devam ettim.
Pota arkası ile karşılıklı yapılan birkaç tezahürat haricinde bu tribünün daha çok maçın içinde olup, sol tarafının bizim oyuncuları motive etmesi, sağ tarafının da sürekli rakip koç ve benche gelen oyuncularla uğraşması lazımdı. Ama sete çıkan Büyük Alper'in bazen tezahürat girme istekleri pota arkasının katılımı olmayınca canlarını sıkmış olsa gerek ilk devrenin kalan kısmında suskunlaştılar. İkinci devre ise top rakipteyken tezahürata sağlam girip, bize geçtiğinde yorulup susuyorlardı. Zaman zaman hakemlere tepki için yeter artık,yeter artık ulan diye bağırılıyordu. Hakem noluyor .ötün başın oynuyor diye bağırılmayan bir maç oluverdi.
Burada arkada oturan çök çökçülerin rahatıyla uğraşırken, Abdi İpekçi'de ki maçta maraton tribününü dolduran tezahüratçı kitlenin nasıl olduğu aklıma geldi. Ligin ilk yarısındaki maçtaki atmosfer buradakinin 10 katı daha sert ve agresifti, derbi galibiyetine ve basketbolda başarıya aç olmarı nedeniyle her türlü pisliği yapmışlardı, sahaya atılan yabancı maddeler torpiller, toplu halde defalarca edilen küfürler vb. Ama salonun büyük çoğunluğu maç boyu ayakta maçın içinde olmuştu.
Devre arası da büfedeki görevlilerle su alırken para üstü tartışmamız oldu, hem bardak suların ambalajını açmamız lazım diyorlar ama dışarda duran dolaptan millet soğuk suları kendi alıyordu, diğer yandan para üstü yada onun yerine kağıt fişte vermiyorlardı. Bu nedenle karşıyaka maçında gözlemciler tarafından disiplin kuruluna sevkedilip ihtar almışız ama problem büfe işletmecilerinde.
Pota arkasındakiler maçın ilk devresi saldırın forma için sizde savaşın... bestesini söyleyip kendi aralarında da yukarı aşağı bölünerek yaptılar, daha sonra kısa bir süre maratondaki ayakta duranlarla karşılıklı yaptılar ama maç devam ederken bu fazla sürmedi.
Molada başlayıp sırasıyla bütün tribünlerle karşılıklı Fenerbahçem benim,biricik sevgilim... daha sonra bütün salona karşı yapıldı. Bu aşamalarda salondan gerçekten iyi ses çıkıyordu.
Amigo Yücel ilk devre pota arkası ortasında bir yerde duruyordu, sahaya yakın sette ise diğer elemanları vardı. Bunlar devre sonuna doğru iyice kendilerini eğlendirmeye kaptırıverdiler. Oyunda ne oluyor hücum kimde, kaç saniye kalmış bakmıyorlardı. Tezahüratı yapıp, melodi kısmında koltuksuz kısımda bütün herkes sağa sola koridor yapıyordu. Devrenin bitimine saniyeler kalmış rakip son hücumu yaparken, onlar eğlencenin peşindeydi. Hani tamam salonda ıslığı baskıyı sürekli orası yapacak değil ama bu amigolar maçı takip etmeyip kendilerini eğlendirme peşindeyse de bir faydaları olmuyor.
Maçın bitimine 1.55 dk varken, fark beş sayıydı. Mola sırasında oradan pınarbaşı sesleri yükselince yahu bu adamlar hiç ders almazlar mı, bu nasıl saçmalık diye sinirleniverdim. Salon ayaklanıp pınarbaşı yapıyordu ki bitimiyle sayıyı da yemiştik zaten. Pınarbaşı için ayaklanıp coşan millette bir ilginçti, skor eşitlenince oturdukları yerden tezahürat eden yoktu.
Olduğum yer rakip benche yakın olduğundan maç başladığı andan itibaren onlarla uğraşmaya müsaitti. Etraftakilerle beraber sürekli sataşmalar laf atmalar,sayılarla kol geçirmeler gırla gidiyordu. Ne zaman oktay alan ihlali yapacak olsa herkes ayaklanıp tepki koyuyorduk, buna rağmen maç boyu her pozisyona itirazla ağlamaya devam etti.
Bir yandan oktay'a bir yandan her fırsatta tutku'ya sararak sataşmalar sürdü, ilk maçta yaptığı çirkeflikleri millet unutmuş olsa gerek ki maç sırasında hatırlatmak gerekti.
Bizim koçu daha ilk periyotta hakemler uyardıklarında taraftarlar da sinirleniverdi. Diğer hakem uyarıp giderken, erşan kartal'ın tekrar üsteleyerek yanına gidip itici tavırlarla uyarı yapması ne kadar uyuz biri olduğunu gösterdi. O andan başlayarak maç boyunca da verdiği her karar tepkilerle karşılandı, oturan kitlenin dayanamayıp ayaklandığı anlarda başrolde hakemler vardı, aleyhimize verdikleri kararlardan sonra lehimize düdük çaldıklarında dahi büyük tepki çektiler. Maçın çığrından çıktığı belli anlarında sahaya atılan ufak tefek maddeler de oldu ama kimseye isabet etmedi.
Maç boyu fazla keyif alamadığım ortamda, tribünün hali yanısıra takımın oyunu da kötü olunca iyice can sıkıcı oldu. Arada bir yaşanan gaz anlarında salondakilerin en azından tamamıyla ruhsuz olmadıkları görülüyordu, bir anda yayılan her zaman her yerde en büyük Fener sesleri etkileyiciydi. Maçın ilk devresinde ruhunuz varsa ayağa kalkın diye üst kattakilere çağrı da yapılmıştı.
Maç bitimine doğru rakibin öne geçmesiyle biraz daha kıpırdanan salondakiler gelen üçlük ardından büyük coşku yaşadı.
Sonrasında rakibin büyük baskı ve uğultu eşliğinde hücumunda top kaybıyla beraber faulle duran oyunda, bütün salon kümede kal tezahüratıyla ezeli rakip taraftarlarının manevi duygularına sataşma yaptı.
Bu arada maçı kazanmış gibi seviniyorken Ömer bir faul atışını kaçırınca, son bir şutla uzatmaya götürmeyi zorladılar ama haluk yıldırım savunma üzerinden beceremedi. Öyle çok aşırıya kaçan bir sevinç dalgası yaşanmadı, işte böyle her sene böyle... diye tezahüratlardan sonra bizim oyuncular alkışlanıverdi, çıkışa yönelen rakip oyuncular ve hakemlere tepkiler tacizler oldu.
Kaptan Ömer Onan rakibin kullandığı çıkış körüğünün önüne giderek yabancı madde atan taraftarları sakinleştirdi ama orada tutku'nun el işaretiyle tahriğini görmemiştir bile.
Abdi İpekçi'de ki maçta aldıkları galibiyetten sonra dakikalarca ayrılmayıp üçlüler çeke çeke kutlayan galatasaraylılara kıyasla daha sakin geçiverdi. Oyuncular salonu alkışlayıp ayrılıverdiler.
Salon hızla boşalırken, Damir Mrsiç bizim önümüze gelip oradaki hayranlarıyla fotoğraf çektiriyordu, bu arada pota arkasında bir baba hindi sesleri yükseliyordu. Dışarıya çıkarken bu maç Caferağa'da oynansaydı en az 15 fark atabilirdik, orada takımı savunmada ateşlemek rakibe baskı kurmak konusunda çok daha becerikliyiz diye anlatıyordum. Büyük salonları sevmeyen biri olarak Caferağa'yı çok özleyeceğimi anladığım maçlardan biri daha geçiverdi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder